Hoş Geldiniz

Doğru, tarafsız, dürüst haberin adresi kişilerin değil, halkın gazetesi "Gazete Hasbihal"

30 Ağustos 2012 Perşembe

KAHRAMAN ASKERLERİMİZ

  Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından,
Koşar adım gitmeli onların arkasından. Kahramanlık, içerek acı ölüm tasından, İleriye atılmak ve sonra dönmemektir.

Anneler dindiriniz gönlünüzün yasını, Düşman kanıyla sildik palamızın pasını, Yeniden çizmek için vatan haritasını, Kandan ve kıyametten bir sahneye çevirdik, Gökleri çatırdayan bir vatan parçasını.
Bu topraklar ecdadımın ocağı; Evim, köyüm hep bu yerin bucağı; İşte vatan, işte Tanrı kucağı. Ata yurdun, evlat, bozmaz giderim.

ÇANAKKALE...

Çanakkale Savaşlar'ında savaşıp, bir kolu ile bir ayağını kaybeden Fransız Generali Bridges, yurduna döndükten sonra anlattığı bir savaş hatırasında şöyle diyor:
"Fransızlar, Türkler gibi mert bir milletle savaştıkları için 

daima iftihar edebilirsiniz. Hiç unutmam. Savaş sahasında döğüş bitmişti.Yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk az evvel, Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır zaliyat vermişlerdi. Bu sırada gördüğüm bir hadiseyi ömrüm boyunca unutamayacağım."Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk askeride kendi gömleğini yırtmış onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu.Tercüman vasıtası ile şöyle bir konuşma yaptık:
- Niçin öldürmek istediğin askere yardım ediyorsun? Mecalsiz haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi:
"Bu Fransız yaralanınca cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı. Birşeyler söyledi, anlamadım ama herhalde annesi olacaktı. Benim ise kimsem yok.İstedim ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün". Bu asil ve alicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım. Bu sırada, emir subayım Türk askerinin yakasını açtı. O anda gördüğüm manzaradan yanaklarımdan sızan yaşlarımı dondurduğunu hissettim. Çünkü, Türk askerinin göğsünde bizim askerinkinden çok ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutan ot tıkamıştı. Az sonra ikisi de öldüler..."

30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI

Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde başlayan kurtuluş mücadelemiz, Türk milletinin Allah`a ve zafere olan inancıyla birleşerek, bundan 90 yıl önce büyük bir zafere dönüşmüştür. Bu zaferle, sadece vatan toprakları düşmandan kurtarılmamış, milletimizin bağımsızlık ve özgürlüğü tüm dünyaya duyurulmuştur

26 Ağustos 2012 Pazar

Üzülme..!

Dert etme can!.
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan.
Ne mutlu sana!.

Elinde olmayanları söyleme bana.
Elinde olanlardan bahset can.

Üzülme!.
Geceler hep kimsesiz mi geçecek?.
Gidenler dönmeyecek mi?.

Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede.
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış.
Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta.

Gel Git’lerin olmadığı bir hayat düşünebilir misin?.
“Hüzün olgunlaştırır”
“Kaybetmek sabrı öğretir”.

[Hazret-i Mevlana]

MEVLANA

Kusur bulmak için bakma birine, bulmak için bakarsan bulursun. 
Kusuru örtmeyi marifet edin! İşte o zaman kusursuz olursun…
 “ Hazreti Mevlana “

SÜLEYMANİYE...

Süleymaniye Caminin inşaatının uzun süre bitmemesi üzerine İran Şahı "galiba Osmanlı'nın hazinesi boşaldı, paraları kalmadı onun için inşaatı bitiremediler" diye alaycı bir tavırla Kanuni Sultan Süleyman Han'a altın ve mücevherlerle dolu bi
r sandık gönderir. Kanuni bu duruma bozulur çünkü Osmanlı hazinesi hiç olmadığı kadar doludur. Kanuni Sultan Süleyman İran Şahının bu alaycı tavrına karşılık yolladığı altın ve mücevherleri ezdirerek caminin minarelerinden birinde harç olarak kullanılmasını emreder. Süleymaniye Camii'nin minalerinden birinin, gün ışığı vurduğu zaman parlamasının nedeni budur.
Minaredeki altın ve mücevherlerin yansımasıdır.

ANTEPLİ ŞAHİNBEY

Şahin Bey (1877 - 1920)


Antepli Şahin Bey de İstiklâl Harbinin aziz şehitlerindendir. Tek başına düşmana meydan okumuş, "Düşman arabaları cesedimi çiğnemeden Antep'e giremez." demiştir. Bu kahramanın hayatı, fedakarlıklarla doludur ve yen

i nesil için ibret levhasıdır. İstiklâl Savaşı'nın büyük kahramanlarından Şahin Bey, 1877 yılında Gaziantep'de doğdu. Asıl adı Mehmed Said'dir. 1899'de Yemen'e er olarak giden Mehmed Said, Yemen cephesinde gösterdiği muvaffakiyet ve kahramanlık üzerine başçavuş oldu. Mehmed Said, 1911'de Trablusgarb harbine gönüllü olarak katıldı, Balkan savaşlarında Çatalca cephesinde savaştı.

Galiçya'da 15. Kolorduda savaşan Mehmed Said, 1917 Ekiminde Sina Cephesinde vazife aldı. Tehlikeli vazifelere gönüllü olarak koşan, vatanperverliği, ahlakı ile dikkatleri üzerinde toplayan Mehmed Said'in rütbesi teğmenliğe yükseltilti. 1918 yılında İngilizlerle Sina cephesinde cereyan eden şiddetli bir muharebe neticesinde esir düştü. Mısır'daki İngiliz esir kampında 1919 Aralık ayı başlarına kadar esir olarak kalan Mehmed Said, ateşkesden sonra serbest bırakıldı.

Şahin Bey, 13 Aralık 1919'da İstanbul'a geldi ve Harbiye Nezaretine müracaat ederek vazife istedi. Harbiye Nezareti tarafından Urfa'nın Birecik kazası Askerlik Şubesi Başkanlığına tayin olunan Şahin Bey, İşgal altındaki Antep'in vaziyetini görerek Antep'te kalmaya karar verdi. Antep Heyet-i Merkeziyesine müracaat ederek vazife isteyen Şahin Bey, heyetin kendisine Kilis-Antep yolunu kontrol altında tutma vazifesini vermesi üzerine derhal çalışmaya başladı.

Yıllardır evinden, ailesinden, çocuklarından ayrı kalan Şahin Bey, kendisine verilen vatan hizmetinin mesuliyetini omuzuna aldıktan sonra derhal hizmet mahalline koştu. Yıllar sonra döndüğü evinde ise ailesi ve çocukları arasında ancak bir gün kalabildi. 1920 yılı Ocak ayı başlarında köyleri dolaşarak cihadın ehemmiyetini ve faziletini anlatan Şahin Bey, kısa zamanda 200 fedai topladı. Kilis-Antep yolu, Antep harbinin kilit noktasıdır. Ne yapılıp edilmeli Fransızların bu yoldan Antep'teki işgal birliklerine yardım ulaştırmalarına engel olunmalıdır. Şahin Bey kendisine haber gönderen Anteplilere şu cevabı vermektedir: "Müsterih olunuz. Düşman arabaları cesedimi çiğnemeden Antep'e giremez!"

5 Kasım 1919'da İngilizlerden işgal hareketini devralan Fransızlar, bir türlü Anadolunun bu güzel beldesini işgale muvaffak olamamakta, şehir halkı, sınırlı imkânlarıyla karşı koymaktadırlar. Fransızlar bütün ümitlerini Kilis'ten gelecek takviye kuvvetlerine bağlamışlardır. Fakat, o yolu da Şahin Bey bir avuç serdengeçtisiyle tutmuştur. Şahin Bey ve fedaileri 3 Şubat'ta ve 18 Şubat 1920'de tam donanımlı Fransız birliklerini perişan etmişlerdir. Şahin Bey, zaferin ardından düşman kumandanına gönderdiği mektupta şöyle demektedir: "Kirli ayaklarınızın bastığı şu toprakların her zerresinde şühedâ kanı karışıktır... Din için, namus için, hürriyet için ölüme atılmak bize, Ağustos ayı sıcağında soğuk su içmekten daha tatlı gelir. Bir gün evvel topraklarımızdan savuşup gidiniz. Yoksa kıyarız canınıza."

Sürüyle saldıran düşman kuvvetleri bir avuç yiğit karşısında perişan olmanın şaşkınlığına düşmüşlerdi. Bu şaşkınlık yerini öfkeye terketmiş ve Antep'e ulaşmak düşman kuvvetleri için bir prestij, meselesi olmuştur. Fransız kuvvetleri 25 Mart 1920'de Andorya kumandasında yola çıkar. Bu Fransız küvetleri sekiz bin piyade ve iki yüz süvariden oluşmaktaydı. Ayrıca bu Fransız birliğinde, bir batarya top, 16 Ağır makinalı tüfek, çok miktarda otomatik tüfek ve 4 tank mevcuttu. Kahraman Şahin Bey, ancak yüz kişiyi bulan fedâileriyle düşmanın karşısına dikilmişti. 25 Mart günü sabahtan akşama kadar çatışma devam etmiş ve Şahin Bey düşmana ağır kayıplar verdirmiştir.

Şahin Bey gece gündüz uyumuyor, çatışma esnasında her tarafa yetişerek fedailerin manevî kuvvetlerini yükseltmeye çalışıyordu. Sırtındaki kaputu çıkartıp nöbet bekleyen yiğitlerin üzerine örten Şahin Bey, her hareketiyle örnek olmaktaydı. 28 Mart sabahına kadar düşmana aman vermeyen Şahin Bey, durumun gittikçe kritik hal almasından sonra kendisine geri çekilmeyi tavsiye edenlere şöyle diyordu: "Düşman buradan geçerse ben Ayıntab'a ne yüzle dönerim, düşman ancak benim vücudum üzerinden geçebilir."

Çatışmanın 4.günü öğleye doğru Şahin Bey'in yanında 18 kişi kalmıştı. Onların da şehit olmalarından sonra tek başına kalan Şahin Bey, son kurşunu kalıncaya kadar düşman ateşine karşılık vermiştir. Atacak kurşunu kalmayan Şahin Bey, tüfeğini yere çarparak kırmış ve üzerine hücum eden düşmanlara karşı yumruklarını sıkarak karşı durmuştur. Silahsız Şahin Bey'in yanına yaklaşamayan düşman askerleri uzaktan ateş ederek Şahin Bey'i şehit etmişler, ardından süngü darbeleriyle aziz nâşını parça parça etmişlerdir.

28 Mart 1920'de şehit olan Şahin Bey'in ağzından dökülen son söz şu olmuştur. "Allah'ım vatanımı kurtar, alçak düşman! Gel sen de süngüle" Şahin Bey'in şehadet haberi şehre gelince yanık bağırlardan şu mısralar dökülmüştür:

Şahin'i sorarsan otuz yaşında,
Süngüyle delindi köprü başında.
Çeteler toplanmış ağlar başında.
Uyan şahin uyan gör neler oldu.
Sevgili Ayıntab'a Fransız doldu.

Şahin Bey, istiklal meş'alesini tutuşturmuş, onbinlerce Şahinler, tutuşturulan bu meş'aleyi söndürmemek için vargüçleriyle vuruşmaya koşmuşlardır. Şahin Bey'in 11 yaşındaki oğlu Hayri de gönüllü olarak savaşa katılmış ve bütün çatışmalarda yer almıştır.

Şair o yıllarda Ayıntaplılara şöyle seslenmektedir:

"Düşünme arkadaş, Allah büyüktür,
Alamaz bir tek taş Allah büyüktür,
Sen çalış ve uğraş Allah büyüktür.
Sönmesin İslâmın parlak yıldızı...